bugün

entry'ler (390)

kara gözünün hasretinden

Nilüfer'in seslendirdiği, sözleri Mabel Matiz'e ait yine harika bir şarkı.

"Al, al bu gülleri
Parıldıyor aşkımın delilleri
Kara gözünün hasretinden.
Çok yorgunum, çok özledim seni.

Al beni, ben yıllarca bekledim bugünü.
Sevgilim kalbimde acıların sürgünü
Ağarmadan sabahlarım ve de saçlarım
Tut elimden düşmeden gözyaşlarım.

Yalan değil, bilsem de sensiz de yaşanır.
isterim seninle baştan başlamayı da.
Günlerim yarınları bağışlamayı,
Tut elimden geçmeden bu yaşlarım,
Gel, kavuşalım.

Bir bağırsam kendimi bu sulara, bu taşlara,
Sen kurtar, sen attın bu sönmez ateşlere,
Kaç yerimden burkuldu verdiğin sözler, bir bak,
Hiç yok mu insafın gel de yarama tuzu bas,
içimde bir çocuk başıboş dolanıyor.
Yine o evin yolunu bulamıyor."

https://youtu.be/MYXl-3q4gTs?si=8BYUmPCj95v-5SKB

Gün boyunca kaç kez dinleyip kaç kez ağladım, sayamadım.
Bütün yaralarım tekrar tekrar deşildi bugün, daha da derine indi.

Çok özledim çok, öyle böyle değil.

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

Sana gelebilecek yerde değilim artık sanırım. Ama senden vazgeçebilecek yerde hiç mi hiç değilim. Insanlardan gelen tüm iyi dileklere nefret doluyum, sırf içinde seni geçirmedikleri için, tamamen anlamsız kelimeler bütünü çünkü içinde sen geçmiyorsan.

Ne bir adım geri, ne de bir adım ileri gidebiliyorum. Bu sıkışmışlık hissi nefesimi daraltıyor sıkça. Her şey o kadar anlamını kaybetmiş, o kadar savruk ki.

Ama en kötüsü de ne biliyor musun, hiç hafiflemiyor acı. Daha da büyüyor, beni yok edene kadar da geçmeyecek gibi, hissediyorum.

Çok garip bir şey, derdin de dermanın da aynı. Ama ne derdinden vazgeçebilirsin, ne dermanına kavuşabilirsin şu saatten sonra.
Neyi değiştirirdi hiçbir fikrim yok ama sana sarılıp saatlerce ağlama isteği içerisindeyim birkaç gündür. Çok garip değil mi?

Haklı, haksız, suçlu, suçsuz aramıyorum. Oraları geçeli çok oldu. Çok da mühim değil zaten ama senin tarafında durum pek öyle değil gibi hissediyorum, daha da büyüyor acım.

Esasen, ben bu hayat denen şeye de inanılmaz kırgın ve nefret doluyum.
Senin yerin benim yanım, benim yerim senin yanın olmalıydı.
Olmadı. Kabullenemiyorum, kabullenmek istemiyorum.

Bir tek duam var şu sıralar, ne olduğunu kimseye söyleyemediğim. Belki korkunç ve hastalıklı bir dua ama tek huzurum o olacakmış hissi var içimde.

Gücümün iyice tükendiğini hissediyorum son zamanlarda.
Bu böyle nereye kadar sürer, daha da mühimi ben nereye kadar dayanabilirim, hiçbir fikrim yok.

https://youtu.be/fEdZGZpAZZk?si=bzF8-ZfRAJMPk5pG

gecenin şarkısı

https://youtu.be/aejU8vxlkNQ?si=c5pKXqi5v6sg9gRx

Çok güzel bir gece oluyor sözlük.
Sessiz,sakin, bir başıma vakit geçiriyorum. Mis gibi şarabım eşlik ediyor bana manzarama karşı.

Düşünüyorum da, hayat çoğu zaman çok anlamsız ve gereksiz değil mi?

dünyanın yükü

muazzam bir (bkz: güncel gürsel artıktay) şarkısı.
Bir önceki "gelse n'olur" şarkısının üstüne çıkmasa da yine harika olmuş.

"Yine de istemem, yeri dolmasın.
Bir başkaydı geldiğin her sabah."

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

son 5 ayda en az 5-6 kere hasta olup yataklara düştüm sözlük. artık bu durumdan inanılmaz sıkıldım.

bu hafta sonum yok mesela, cuma akşamı eve gelir gelmez yatağıma girdim, yemek yemek dışında pazartesi öğlen saatlerine kadar da yataktan çıkamadım. ateşler içinde, ağrılar içinde 2-3 gün uyumuşum. hayatımdan bilmem kaç günüm kayıp. hâlâ da tam olarak iyileşebilmiş değilim.

tam olarak sağlıklı bir beden nasıl oluyordu, vallahi unuttum.

son 5 aylık süreçte içinden geçtiğim (içimden geçen de olabilir) süreçlerden dolayı vücudum mu isyan etmeye başladı artık yoksa yaşlanmaya mı başlıyorum, bilemedim.

Birkaç gün tatil yapsam her şey çözülecek gibi sanki. Şöyle kafa dinlemeli, herkesten uzak, doğayla başbaşa bir tatile ihtiyacım var sanırım.

her sabah güler yüzle uyanan insan

asla anlayamadığım, bir yandan da takdir ettiğim insan profili.

ama yaani, bu da biraz ne bileyim, şov bence.

bir tek gördüğüm

Şu sıralar Ayşegül Aldinç'in Ceylan Ertem'le birlikte söylediği versiyonuna sarmış olduğum şarkı.

https://youtu.be/GvwOujkYSl8?si=4rIDYLKRXnQu7BCF

"Sen biliyorsun beni aşkım bitmez,
Kaybediyorsam da gönül dert etmez.
Sevme diyorsun beni öldür bari!
Geçti geçiyor demimiz, gel, vazgeç."

Şarkı zaten çok iyi, çok severim ama bu ikili uzun uzun düşüncelere saldı beni.

Ayşegül Aldinç sanki o büyük aşkın bitişinin üzerinden yıllar geçmiş, aklına o geldikçe hâlâ bir yanı sızım sızım sızlar halde, çok zor zamanlar yaşamış ama artık bitişi kabullenmiş gibi sakin sakin söylerken
Ceylan Ertem ise son nakaratta acısı daha taze, her şeye rağmen içinde bir umut beslercesine, haykırırcasına söylemiş. "Geçti geçiyor demimiz, gel, vazgeç!" diye bir şeyleri çözebilmek için çırpınıyor gibi hissettim.

Ya da ben artık her şeye farklı bir duyguyla bakar oldum, bilmiyorum.

Ben ise kendimi Ceylan Ertem gibi hissediyorum.

Ama işte şarkının da dediği gibi:
"Bir tek gördüğüm, çözülmez bir kördüğüm aramızda.
Bir garip eşikteyiz, taş duvar aşılmıyor."

kadının en güzel yaşı

Şu anda olduğu yaştır.
Her yaşın güzelliği ayrı diye boşuna demiyorlar.

geceye bir şarkı bırak

https://youtu.be/xeHUsFqjA8M?si=b9GSKKGZVSpmPTJ_

"Ne yapsam seviyorum
Hadi vazgeçir kalbimi yanıyorum
Ne yapsam seviyorum
Elimde değil çok özlüyorum."

düşün ki o bunu okuyor

Bazen dünya dursun istersin ya, öyle bir andı işte o son sarılmamız. Az sonra vedalaşmamız gerektiği gerçeğini unutmak istedim, ya dünya dursun ya da o an oracıkta öleyim istedim. Olmadı.

Karşında ağlamamak için nasıl tuttum kendimi, bilmiyorum. Neler söylemek istedim ama o kadar kırgındım ki sana, hiçbir şey söyleyemedim.
"Hiç mi acımıyorsun? Kendi ağzınla söylüyordun istesem gelirim, burada da yaparım istesem diye. Gel işte, üzmeyelim birbirimizi daha fazla, ayrı kalmayalım daha fazla. Dayanamıyorum anlamıyor musun? Yazık değil mi bize?"
Ama bunun cevabını karşılıklı otururken vermiştin bana aslında bazı sözlerinle. "Gelmeyeceğim." demekti onlar, farkındayım. O yüzden sadece sustum.

Sadece "Bazen olacaklara engel olamıyorsun." demeye çalıştım, ama cümle bile kuramadım doğru düzgün.
O son bakışını unutamıyorum ama biliyor musun, ölsem unutmam.

Karşı perona geçtiğimde tutamadım kendimi daha fazla, ne varsa içimde döküldü hepsi gözlerimden. Nefesim sıkıştı, başım döndü, boğazıma bir acı saplandı.

5 dakika vardı metronun gelmesine, o 5 dakikada kaç kez dönüp baktım gelirsin belki diye, inan sayamadım. 5 dakika geçti, metro geldi, sen gelmedin. "Şimdi gelse ve her şeyi yoluna koyabiliriz, tamam, bu sefer senin istediğin yoldan gidelim, yeter ki birbirimizi kaybetmeyelim dese." dedim.
Üzgünüm ama asla gelmeyecektin ki, her şeyin senin istediğin gibi olması tek yol çünkü tekrar bir araya gelmemiz için. Ama ben yanılmak istedim sadece, gel istedim. Kendime de çok kırgınım.

"Gelmeyecek, gitmelisin." dedim. Onca şeye rağmen hâlâ gelirsin diye ummam da çok yaktı canımı.
"Gelse de onca yarayı sarabilir misiniz artık, bilemiyorum." dedim kendime. Yaşadıklarımız, sözlerin geçti aklımdan. Tekrar yandı canım.

Ne dünyaya sığabildim, ne kendime sığabildim o an.
Eve gidemedim, candostumun yanında aldım hemen soluğu.
Yol boyunca ağlamışım, etrafımdaki insanlar gram umrumda değil. Beni o halde görünce 'Ne oldu?' diyebildi sadece. Benimse tek kelime bile etmeye halim yoktu o an. Sadece sarılıp bağıra bağıra ağladığımı hatırlıyorum, sağolsun, tek kelime bile etmeme gerek kalmadan anladı beni.

Biraz daha sakinleşince eve döndüm. O gün sabaha kadar ağladım yatağımda, neyse ki bu 4 ayda sessiz sessiz gözyaşı dökmekte usta olmuşum da evdeki kimse fark etmedi.

Ertesi gün işe gittim mecburen, iyi misin diye sordu kızlar, nasıl bir haldeysem artık. Sadece 'iyi değilim, konuşmak istemiyorum.' deyip savuşturdum. Ağlamaya başladığımı görünce fazla üstelemediler neyse ki.

Yaklaşık 10 gün geçti o günün üzerinden, ağlama krizlerim hiç geçmedi.
O günden beri sadece işe gidiyorum gitmek zorunda olduğum için ve akşam direkt eve gelip uyuyorum.
O günden sonra hastalandım çünkü, vücudum artık dayanmıyor sanırım.
Zaten son 4 aydır kaç kez hastalandım, bilmiyorum. Antibiyotikler, vitamin takviyeleri, hiçbir şey etki etmiyor, hâlâ iyileşemedim.

Aramızda kalsın ama bazen şikayetçi değilim bu durumdan. Diyorum belki çok dayanamaz da geberir giderim. Ondan sonra herkes mutlu mesut olsun.
Anlamını kaybetmiş gibiyim çünkü herşeyin, inanmazsın belki ama dünyayı bambaşka bir renkle görüyorum artık, çok daha karanlık, çok daha puslu.

Evet, ben içimin acısını hiçbir yere sığdıramıyorum. Çünkü seni çok seviyorum ve böyle olmamalıydı. Kırgınlığım biraz da hayata.
Bu satırları yazarken de yine taşıyor gözyaşlarımdan.

"Benim denizlerim var, atarım elbet bir gün. Sen kime ya da nereye sığdıracaksın?" yazmışsın bir de.
Biliyorum, senin denizlerin var.
O çok sevdiğin denizlerin, herkesten, her şeyden çok. Uğruna kalbimi kırmaktan da hiç çekinmediğin, bu halimize sebep denizlerin. Mutlu ol onunla ne diyebilirim ki.

Ben de atlatırım elbet bir gün, en kötü ihtimalle yıllar önce tamamlayamadığımı tamamlayıp siktir olup giderim komple bu dünyadan. Şahane olur.
Yukarıdakinin niyeti yok çünkü, onu çok bekliyorum ama kararlı beni buralarda tutmaya. Bakalım hangimiz önce davranacağız.

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

bu içimin acısını nereye sığdıracağım, bilmiyorum.

yaşam bazen inanılmaz ağır geliyor. sanki bana göre değilmiş gibi.

gecenin şarkısı

https://youtu.be/6KX1L0iNWE8?si=W4xdWwX12dFVsWVE

Sevgilim.
Beni çok sevdiğin için, tüm anılarımız için, hayatıma dokunduğun için teşekkür ederim.

Aksini istesek de olacak olana engel olamıyoruz ne yazık ki.
"Birbirimizin aklında güzel anılarımızla kalalım istedim, o yüzden görüşelim istedim." dedin ya, bunun için teşekkür ederim. O anıların hepsi dün gibi aklımda, asla unutmayacağım, mümkün mü ki.

Son bakışını da asla unutamam mesela. Hiçbir kelimeye sığdıramıyorum, tarifi yok. içimin en derinlerinde bir şey acıyor, nasıl geçer bilmiyorum.
Birlikte yaşlanmak hayalleri kurarken yakın zamanda, son kez sarıldık bugün seninle, son kez gülüştük.
Çok tuhaf.

Emin olduğum tek şey, hep olduğu gibi, yerin bende hep çok özel ve çok güzel kalacak, bunu biliyorum.
Seni çok sevdim.

Umarım hayallerini gerçekleştirir ve çok mutlu olursun.
Yolun açık olsun.

sevdiğin insanın sesini unutmak

başlığı görünce şöyle bir anım geldi aklıma.

bundan yıllar önce ayrı olduğumuz o dönemde, günün birinde işten çıkmış eve dönüyorum. hava buz gibi, aklımda yine tabi ki 'o' var. düşüne düşüne yürüyorum eve.
bir şarkı çalıyor sonra, "sesini duymayı özledim." diyor şarkıda. o an tarif edemeyeceğim bir üzüntü hissediyorum.

her bir ayrıntısını hatırlıyorum hala ama sesini zar zor hatırladığımı fark ediyorum. yolun devamını ağlayarak yürüdüğümü hatırlıyorum, "sesini zar zor hatırlıyorum artık. sesini unutmama izin verecek zamandır yoksun. ama ben hala seni çok seviyorum. sesini unutmak istemiyorum." diye.

yine canımın çok acıdığı günlerden biriydi.

depresyona giren kişiye söylenmemesi gerekenler

"üzme kendini. "
"neyi bu kadar kafana takıyorsun, boşver, ne gerek var."
"daha büyük dertler var."
"neden bu kadar abartıyorsun."
"bu halin ne, kendine gel."

Evet, çok daha büyük dertler var, doğru. Belki de dediğin gibi hiç gerek yok.
Ama şuan benim canımı bu yakıyor, hem de haddinden fazla yakıyor ve demek ki benim için hassas bir konu.
üzülme demen de hiçbir şeyi değiştirmiyor mesela.
Ya da yaşadığım hayal kırıklığını anlamıyorsun demek ki, benim için bu konu koca bir hayal kırıklığı ve şuan bu haldeyim.

Depresyonda olan insanlara ya bulaşmayın ya da yanında olun, destek olun.
Dinleyin, belki de sadece anlaşılmaya ihtiyacı vardır.

neden evlenmiyorsun sorusuna verilecek cevaplar

bunu soranlara "sen evlendin, ne anladın?" diye soruyorum ben de , sonrasında "aman boşver, en iyisini yapıyorsun." diye cevap alıyorum her seferinde.
Konu hızlıca kapanmış oluyor.

birhan keskin

"kim bağışlayacak beni?" kitabındaki 'Ruth' isimli şiirine bayıldığım şair.

"Dur Ruth ,
aşkın karanlık yüzünde dur, öylece .
Hep.
Böyle dursun aşk her zaman hayatında.
Karanlık yüzünde dur aşkın,
sus. Tamamı buydu, de.
Bütün yavanlığıyla süren insanların
kuytularında kal.Orda kal .
Unut Ruth ,
unut sen
ben sürdürürüm kalan kısmını, hattın bu ucunu
kervanlar ve sahrayla
kendime de sana da ağlarım.
Sen sus Ruth, sen konuşma,
sen yavan hayata katıl
orda sürdür mutsuzluğunu.
Sahra nasılsa geçeceğin yer değil.
Ah, Ruth,hâlâ sevgili Ruth,
ortalıkta dönen yalanlarını hissettim, hep .
isteseydim kolayca ortaya çıkardı . istemedim.
Senin kendinden kaçırdığın şeyleri
ben nasıl ortaya koyardım!
Sen kendini kandırıyordun,
seyircin oldum
yalanlarını oynayışını seyrettim.
Son âna dek .
Kendini ikna ettiysen beni de ikna et istedim.

Ruth, mutsuz meleğim.
Sen inandırmakla, inandırmamak arasındaki
o siyah noktada durdun.
Bunun adı işte: zulümdü.
Bu zulümde sen beni bütün uçlarımdan çarmıha gerdin.
Ben bütün uçlarımı kanatarak kopardım kendimi ordan.
Tekrar tekrar,
tekrar tekrar kanattım Ruth,
senin istediğinden fazla kanattım kendimi.
Kendimi kendi zulmümde tuttum, orda kaldım.
Onu çektim.
Yapmasa mıydım Ruth?
Bunun cevabı artık anlamsız.
Ben zaten Ruth, bana gelecek olan o zulmü gördüm.
Sendekini, sendekileri.
Bendeki tamamlanmadı henüz.
Son sözü benim söylemem neyi değiştirdi?
Hiçbir şeyi.
Bir çocuğun,senin çocuğunun Ruth, kendini kandırmasından başka neyi ifade eder bu?
Hiçbir şeyi.
Benim son sözü söylemem,
bendekileri,
hâlâ bende kalanları
sana eksik gelenleri ,
hâlâ söylenecek olanları bitiriyor mu?
Hayır.
Senin eksik kalanlarını, bana söyleyeceklerini tamamlıyor mu ?

Hayır , Ruth ,
eksik kalanlar çoğalıyor aramızda .
Şimdi,bende kalan boşluğu doldurmak üzere borçlu değil misin- kendi mutsuzluğunu da
benim mutsuzluğumu da borçlu değil misin bana?
Ama bırak öyle kalsın .
insanın yüreğinden geçmeyen borçlar ödenmezler.
Sen Ruth , sevgilim Ruth ,
hattın öbür ucundaki derin sessizlik !
Sus.istediğin kadar sus artık.Öyle kal.
Kervanları ben yalnız geçiririm sahradan
sen yalan hayatını sula.
Aşksız hayatın kenarında dur.
Sana verilecekleri bekle.
Tamamı buydu, böyle de .

Ama Ruth , ben ,
benim söylediklerime ,
benim çığlıklarıma inanmayanların söylediklerine,
onların çığlıklarına artık inanmayacağım.
Söz Ruth .
Sen benim çığlıklarımı duydun , bana en yakın uzaklık sendin .
Bir tek sen duydun çığlıklarımı ,
artık Ruth ,
senin söylediğin hiçbir şeye inanmayacağım .
"

günün şarkısı

https://www.youtube.com/watch?v=Yovsd0uB-KQ

"Ah gönlüm elinde,
Acımıyorsun, bari dinle.

Ah bal sandım ama,
Zehirmiş sözün kandım.
Anıları yok, yok saydın ama.
Sende kalmaz ahım."

düşün ki o bunu okuyor

Sen beni kaybetmekten hiç korkmadın.
Bilirdin, her koşulda tek dileğim sen'din.

Benimse bu hayattaki en büyük korkum seni kaybetmekti.

Sonumuzu getiren sanırım bu oldu.

Çok kez rüyalarımda seni kaybettiğimi gördüm, çok kez beni bırakıp uzak şehirlere, uzak ülkelere gittiğini gördüm, bir anda ortadan kaybolduğunu gördüm.
seni bulmak için çok çırpındım rüyalarımda.
Her birinde çıldırmak üzere uyandım, çok ağladım.
Üstelik birlikteyken bile, belki yan yana uyurken bile çok kez gördüm bu rüyaları biliyor musun.
Allah'ım dedim, neden?
Neden bana bunu yaşatıyorsun diye çok ağladım.

Hiçbir zaman bunları sana anlatamadım.

Görüyorum ki ben sana aslında çoğu şeyi anlatamamışım.
Sana seni ne kadar sevdiğimi, ne kadar güvendiğimi, senin dışında hiçbir şeyin hayatımda önem arz etmediğini, benim için çok şey ifade ettiğini, bendeki yerini, anlatamamışım.

Son söylediğin sözlerin hiç geçmeyecek yaralar bıraktı bende.
Çünkü senin söylediğin her söz, anlattığın her şey çok değerliydi benim için. Senden bu sözleri duyacağıma asla inanmazdım.

Bugün Karaköy civarlarında, seninle kafamız güzel yürüdüğümüz o yoldan yürüdük arkadaşlarla, narkotik köpekleriyle ilgili anlattığın o saçma sapan hikaye geldi aklıma. "şaka yapıyorum, her anlattığım şeyi ciddiye mi alacaksın." demiştin bana, gülüşmüştük. O geldi aklıma, içimin acısını çok derinlerde hissettim.

Sana kızgın değilim, kızgın olsam belki kolay olurdu. Ama çok kırgınım, fazlasıyla.
Çekip vursaydın inan bu kadar canım acımazdı.

Bunca şeyden sonra bana gitmekten başka bir çare kalmadı, halbuki isteğim bu değildi, anlatmaya çok çalıştım ama anlatamadım.

Elim çok gidiyor sana yazmaya şu sıralar, ama sonra beni engellediğin aklıma geliyor, defterimi kalemimi alıyorum elime, oraya yazıyorum aklımdan geçenleri. Sanki karşımda sen varmışsın gibi ona yazıyorum söylemek istediklerimi.

Senin defterin o biliyor musun?
Ayrı kaldığımız o 3 yıl çok şey yazmıştım seninle ilgili o deftere.
Hatta geçenlerde yine bir şeyler yazarken, ayrı olduğumuz o yıllarda yazdığım bir yazı çekti dikkatimi. Her şeye tekrar başladığımız o geceyi aylar öncesinde her ayrıntısına kadar yazmışım o deftere. Çok iyi hatırlıyorum o geceyi. Yatakta uzanırken bazı görüntüler gelmişti gözümün önüne birdenbire seninle ilgili, hemen defterimi alıp yazıya dökmüştüm o görüntüleri, gerçekleşecek olması ihtimali hiç gelmemişti o zaman aklıma. Ama fark ettim ki birebir o geceyi yaşamışız, yıldızların altında geçirdiğimiz o geceyi.

Nasılsın diye soracak olursan, hiç iyi değilim.
Aklımda olmadığın tek bir an bile yok hala, onca şeye rağmen.
Bulgur pilavı yapmış annem birkaç gün önce, acısı fazla kaçmış. Bilirsin, acı mideme dokunuyor ama severim, anısından dolayı. Bir insan bulgur pilavı yerken ağlar mı, çok saçma belki ama çok ağladım.

O günden beri de çok ağladım biliyor musun? Ayrıldığımız andan itibaren yani.
Yolda yürürken, metroda işe gidip gelirken bir sürü kalabalığın içinde, oturduğum yerde durup dururken, geceleri uyumaya çalışırken, gece uykum bölünüp uyandığımda, sabahları kalktığımda, yemek yerken, biraz kafam dağılsın diye bir şeyler izlerken, artık yanımda kim varmış kim yokmuş, insanlar bana bakıyormuş umursamadan ağlamayı öğrendim bu zaman diliminde.
Ama yalnız kaldığım zamanlar çok daha fena, hem de bağıra bağıra, saatlerimi alıyor.

Çok daha sık hasta olmaya başladım son dönemde, sabahları çok daha zor uyanıyorum artık,yeni güne uyanmak farklı bir işkence biçimi şu sıralar.

Yeni bir işe başladım bu arada.
Biliyorsun, çok yoruyordu beni bir önceki işim, sinir stresten bir sürü kilo vermiştim, mutsuzdum ama bizim için devam ediyordum evlilik tazminatı alabilmek için, evlilik sürecinde bizi rahatlatır diye dayanmaya karar vermiştim hatırlarsan.
Senden sonra onun da bir anlamı kalmadı, çok geçmeden verdim istifamı.

Bunca şeyle birlikte kendime zarar verme düşüncem uzun yıllar sonra tekrar yoğun olarak aklımı meşgul etmeye başladı.
Tam da o sıralar, bir gün annem hissetmiş gibi durup dururken bana sarıldı ve "Seni çok seviyorum, Allah bana senin acını göstermesin." dedi, o anki hissiyatımı tarif edemem.

Biliyorsun zaten benim için yaşamak olgusu çok anlamlı bir şey değildi, hala daha öyle ama bencillik etmemem gerektiğini fark ettim bu olaydan sonra.
Kendime dedim ki "Sen, senin için çok anlamlı birini, üstelik hayattayken hayatından çıkarmak zorunda kaldığın için bu hale geldin, sevdiklerine bunu yapamazsın, hakkın yok. Yaşamaya devam etmek zorundasın."

Hâl böyle olunca psikoterapiye başladım birkaç aydır. Görüşmelerimizi online yapıyoruz,
Çok ironiktir ki senin bulunduğun şehirde yaşıyor çünkü. Uğruna beni paramparça ettiğin o şehirde. Her görüşmemizde içim parçalanıyor bu duruma, çaktırmıyorum.
Her hafta seni, bizi anlatıp ağladım ona da, belli etmediğini zannetti ama gözlerinde gördüm bana nasıl acıyla baktığını.

Acımı biraz olsun hafifletebilmem için bazı teknikler öğretti bana, bilişsel davranışçı terapi adı altında. Kriz anlarında iyi geliyor gerçekten insana, başarılı bir psikoterapist.

Çok iyi rol yapmayı öğrendim tanıdığım insanlara karşı.
Beni çok iyi tanıyan insanlar şaşkın, çabuk toparlandığımı düşünüyorlar.

Acımı nasıl gizlerimin yollarını aradım tanıdığım insanlara karşı. Dış görünüşümde ufak birkaç değişiklik yaptım.
Saçlarımı boyattım, ilk dövmemi yaptırdım, makyajsız dışarı çıkmıyorum, daha bir özenliyim artık.
Mutluyu oynamayı çok iyi öğrendim artık, başarılıyım bayağı, görsen aklın şaşar.

Ama bazı şeyler geçecek gibi değildi her şeye rağmen, teknik meknik hikaye, onu da kandırmayı öğrendim bir süre sonra.
Son iki haftadır çok iyi gittiğimi söylüyor, yas sürecimi atlattığımı düşünüyor, evet diyorum, çok iyiyim artık. Üzülmeyi bıraktım, hayatıma bakıyorum artık dedim, ikna ettim.
Çünkü geçmiyor, yorulduğumu hissediyorum, anlatmaya mecalim kalmadı.

O yüzden bizimle ilgili çalışmayı bıraktık.
Şuan yükseklik korkumla ilgili çalışıyoruz kendisiyle.
Hatırlıyor musun, bunu aşmam için birlikte paraşütle atlarız demiştin, bana güven, işe yarayacak, demiştin. Uyguladığımız tekniğin en son basamağında o var, ben istedim son basamağa bunu koymayı. Neden bunu istiyorsun diye sordu, biraz uç bir seçenek oldu dedi, denemek istiyorum dedim. Halbuki seninle son hayallerimizden biri buydu, sadece bunun için istedim.

Ha bu arada, Allah'ım bu acı nasıl geçecek diye düşünürken son zamanlarda yenileri ekleniyor üstüne.

Annemin tümörü iyi huyluymuş ama tehlikeli bir noktadaymış, risklerin çok olduğu bir operasyon olacağını söylüyor doktorlar.
Inanılmaz üzgünüm, çok korkuyorum ama belli etmemeye çalışıyorum daha da üzülmesin diye.

Dünya tatlısı köpeğimiz Tarçın'ı da vurup öldürdüler bu arada.
Canım yavrum, bir ruh hastasının hain kurşununa kurban gitmiş. Kimin yaptığı bulunamadı. Çok üzgünüm.

Sevgilisi kardeşimi aldatmış, ağlayarak anlattı, üzülme demek yersiz ama kendini suçlama dedim, hayat böyle bir şey, geçecek, ama çok mutsuz. Küçük kardeşim hayatla tanışıyor, içim burkuldu, umarım çabuk atlatır.

Kendimle birlikte bir de onlara üzülüyorum.
En iyi yaptığım şeyi yapıp içime atıyorum, dışardan görenlere karşı yüzümde en muhteşem gülümsemem.

Ama çok yorgunum.

Nasılsın diye sorarsan, iyi değilim.
Ve ben, 'biz'i çok özledim.

anda hissedilenler

Her şey çok farklı olabilirdi hissi.
Çok ağır bir his.

Oysa ki sadece "Çekincelerini anlıyorum, korkularını anlıyorum. Ama birlikte başarırız, biz birlikte her şeyin üstesinden geliriz." demesi yeterliydi.
Çok basit bir cümle.
Sadece bunu deseydi her şey çok farklı olabilirdi.
Sadece bunu duymak istemiştim.

Onun yerine yarası hiç geçmeyecek cümleler kaldı geriye.
Hiç beklemezdim, beni anlar sanmıştım.

Insanlara duygularını kolay kolay ifade edebilen biri değilim, iyi bilirdi bu huyumu. Oysa ki sevgimize, o'na güvenerek, beni anlayacağına güvenerek söylemiştim duygularımı.
Güvenmek zor işti benim için, iyi bilirdi.
Kendimden bile fazla güvenmiştim, iyi bilirdi.

Beni anlar demiştim.
Beni anlar sanmıştım.
Bunun verdiği acı hissi hiçbir kelimeye, hiçbir cümleye sığdırmıyorum.

Oysa ki sadece "Birlikte başarırız." yeterliydi benim için.

Çok üzgünüm.
Her şey çok farklı olabilirdi..

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

"Kalbinden eminim dediğim biri beni yanılttığında kendime bunu izah etmekte çok zorlanıyorum. Çünkü bu zordur, böyle bir dünyada birinin kalbinden emin olmak çok zordur."

Bugün böyle bir yazı çıktı karşıma. Sonra oturup saatlerce düşündüm ve dedim ki kendime:
" insanoğlu nankör, kıymet bilmez. sen kendinden, kendi kalbinden eminsin. elinden gelenin en iyisini yaptın, elinden geleni fazlasıyla yaptın. kendinle gurur duy, sevginin en saf haliydi seninkisi.
herkes anlayamaz, sen biliyorsun ya, yeter. için rahat.
gerisi çok da mühim değil. "